RSS

İnsan Neden Eskiye Özlem Duyar?

18.12.2025-Ayşe EKŞİ ELMACI

İnsan geçmişe özlem duyduğunu sanır.

Oysa bu özlem, zamanla ilgili değil,

insanın bugüne duyduğu yabancılıkla ilgilidir.

Bugün her şey var.

Bilgi sınırsız, iletişim anlık, seçenekler sonsuz.

Ama insan yok.

Daha doğrusu, orada değil.

Ekranların içinde çoğaldıkça

hayatın içinde azaldık.

Teknoloji ilerledi,

ama toplum olgunlaşmadı.

Hız arttı,

derinlik kayboldu.

Herkes konuşuyor,

kimse dinlemiyor.

Herkes görünür olmak istiyor,

kimse gerçekten anlaşılmayı talep etmiyor.

Eskiden insanlar daha iyi değildi,

sadece daha mecburdu.

Birbirine, zamana, beklemeye mecburdu.

Şimdi kimse kimseye mecbur değil.

Bir tuşla silinen ilişkiler,

bir kaydırmayla değişen insanlar var.

Bu özgürlük değil,

bu, bağ kurmaktan kaçan bir toplumun konforudur.

Eskiye duyulan özlem,

nostalji değil,

bu yüzeyselliğe karşı içten gelen bir itirazdır.

İnsan, sürekli meşgul edilip

hiçbir şeye gerçekten dokunamadığı bir hayata

sessizce isyan eder.

Ama geçmişe dönmek mümkün değil.

Zaten mesele de o değil.

Mesele, bugünü sorgulayabilme cesaretini göstermek.

Teknolojiyi kullanırken

ona teslim olmamayı başarabilmek.

Kolay olanı değil,

anlamlı olanı seçmek.

Bugün toplum,

hızlı tüketen ama geç doyan,

çok bilen ama az düşünen,

her şeye erişen ama kendine ulaşamayan

bir hâle geldi.

İnsan eskiyi özlemez.

İnsan,

insan olduğu zamanları özler.

#@ayseceeeee#

 
Yorum yapın

Yazan: 18 Aralık 2025 in KONUK YAZARLAR

 

Etiketler: , , , , , , , ,

SORAYA’YI TAŞLAMAK

10.12.2025-Fransız-İranlı gazeteci Freidoune Sahebjam

SORAYA…
13 yaşındayken birkaç inek, küçük bir arsa ve
birkaç halı karşılığında 20 yaşındaki Ali ile evlendirilen Soraya’nın, ‘Manutchehri’ adında filmi de çekilmiş olan çocuk bir kadının hikayesi bu.

Soraya toplam 7 çocuk doğurur ve bunlardan sadece 4’dü sağ kalır.

İran’da 1979 yılında İslam Devrimi ile her şey değişir. Ali, Soraya’yı boşamak ister ve onu sağda solda kötüler. 14 yaşındaki bir kızdan etkilenen Ali, Soraya’yı boşamak için her şeyi göze almıştır.

Ali’nin şeytani planları Soraya’nın çocukluk arkadaşı Firuze öldüğünde devreye girer. Soraya, Firuze’nin ortada kalan kocası Haşim ve çocuklarına ev işlerinde yardım etmeye başlar.

Ali ailesine nafaka ödememek ve Soraya’dan kurtulmak için karısının onu Haşim’le aldattığını ileriye sürer ve kısa süre içerisinde bunu küçük kasabada yayar.

Ali daha sonra Haşim’i tehdit ederek yalan söylemesini ister; çünkü hükmün gerçekleşmesi için 4 erkek şahide ihtiyaç vardır.

Bunlar bir şekilde bulunur ve Soraya’nın babası Morteza Ramazani’de toplum baskısına boyun eğerek recm cezasını onaylar

Soraya’ya son sözleri sorulduğunda verdiği yanıt şu olur; “Bunu nasıl yapabilirsiniz?
Sizler benim dostum, arkadaşlarımsınız.
Birlikte aynı sofraya oturduk, aynı yemekten yedik.
Sen benim babamdın,
Sizler benim oğullarımdınız,
Sen benim kocamdın!
Bunu bana nasıl yapabildiniz?
Bunu herhangi bir insana nasıl yapabiliyorsunuz?” Aldığı tepki ise, ellerinde Kuran kitabını tutarak toplanan kalabalık ve o kalabalıktan gelen “Bunu Allah istedi! Allahuuuekber

Daha sonra kalabalık güruh Soraya’yı taşlamaya başlar.

Ağlamayacağına söz veren Soraya’nın o alnını delen ilk taş darbesi babasından gelir…
Aşağıda ki fotoğraf, Soraya’nın bilinen tek fotoğrafıdır.

Soraya’yı Taşlamak / 2010

 
Yorum yapın

Yazan: 10 Aralık 2025 in Haberler

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , ,

Parazit İkizle Dünyaya Gelen Adamın Tüyler Ürperten Hikayesi

24.11.2025- Metehan BOZKURT- Yaşam Editörü

Jean ve Jacques Libbera isimli yapışık ikizler 1900’lü yıllarda dikkat çeken isimlerden bir tanesi. Jean isimli adam, midesine ve göğsüne yapışık bir parazitik ikizle dünyaya geldi. Yıllarca ikiziyle birlikte gösterilerde ve sirklerde rol alan Jean Libbera, 50 yaşında İtalya‘da hayatını kaybetti. Jean ve Jacques Libbera’nın hikayesine gelin beraber bakalım.

Sizleri 1900’lü yıllarda yaşamış Jean ve Jacques Libbera ile tanıştıralım. Evet, yanlış duymadınız. Fotoğrafta da gördüğünüz üzere, iki kişi var!”Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyiz. Jean ve ikiz kardeşi Jacques, birbirlerine yapışık bir şekilde dünyaya geldiler. Fakat hikaye aslında göründüğünden biraz daha karışık.

İsterseniz her şeyi en baştan anlatalım… Jean Libbera, dünyaya geldiğinde göğsüne ve karnına yapışık parazit bir ikizle dünyaya geldi.

Parazit ikiz denmesinin sebebi, Jacques isimli ikizin Jean’in vücudundan beslenerek hayatta kalabilmesi. Bu nedenle Jean Libbera, ‘İki Vücutlu Adam’ olarak da biliniyor.

Fakat bu Jean için hiçbir şekilde sorun olmamış ve sağ salim 50 yaşına kadar yaşamış.

Evlenmiş ve 4 çocuk babası olmuş. Jean Liberra’nın gösteri reklamları dışındaki hayatı aslında son derece gizemli. Liberra’nın 13 kardeşi vardı ve kardeşleri arasında parazit ikizle dünyaya gelen ilk çocuk değildi. Diğer parazit ikizle dünyaya gelen kardeşi ise henüz bebekken hayatını kaybetti.

Jean’ın Jacques isimli ikizi aslında tam gelişmemiş olarak raporlara geçti. Bu durum, embriyonun kısmen ikiz olarak ayrılması ve iki tarafın da anne karnında asimetrik olarak gelişmesi, küçük ikizin büyük olana bağlanmasıyla ortaya çıkar.Cleveland Clinic’e göre yapışık ikizler son derece nadirdir. Dünya çapında 50 bin gebelikten sadece bir tanesinde görülür. Bu arada parazit ikizlerin, yapışık ikiz vakalarının yaklaşık yüzde 10’unu oluşturduğu ve dünya çapında milyonda bir doğumdan daha azını etkilediği bildiriliyor.

Günümüzde parazit ikiz vakası görüldüğünde tıbbi açıdan zararlı olduğu için doğumdan sonra alınıyor. Fakat 19. yüzyılda durum çok daha farklıydı.İnsanlar, parazit ikizleriyle birlikte sirklerde ve gösterilerde yer alıyordu. Jean Liberra’nın da ikiz kardeşi Jacques ile yaptığı tam olarak buydu. Genellikle ikili, gösterilerde birbirlerini tamamlayan takım elbiseler giyerlerdi.

İkizin iki küçük kolu, iki eli, iki bacağı ve iki ayağı vardı. Parazit ikizler normalde bilinçsiz olsa da bazı raporlara göre Jacques hayattaydı ve hareket edebiliyordu.Jean ve Hacques, dolaşım ve sinir sistemleri de dahil olmak üzere adeta her şeyi ortak olarak kullandılar. Jean, ikizini bir şekilde saklayarak yaşamına devam etse de 50’li yaşlarında İtalya‘ya döndü ve orada hayatını kaybetti.

Jean ve Jacques ikilisine eşlik eden başka çift ise Chang ve Eng Bunker ikilisiydi. Aynı sirkte şovlara çıkan yapışık ikizler, o dönemin en çok rağbet gören etkinliğinde boy gösteriyorlardı.

 
Yorum yapın

Yazan: 24 Kasım 2025 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , ,

FİLİSTİN’DE ESİR DÜŞEN DEDENİN ANILARI

22.11.2025- Ertuğrul KALAFAT

Dedem İstiklal Savaşı Gazisi Şükrü hoca. 1 Dünya Savaşı’ndan sonra Filistin’i savunmaya giden Osmanlı askerleri arasındaydı. Bir süre İngilizlerle çatışırlar ancak Filistinlilerin İngilizlerle işbirliği yapması neticesinde esir düşerler.

Rahmetli dedem Filistinlilerin ellerinde değneklerle Osmanlı askerlerini acımadan dövdüklerini anlatmıştı. Daha sonra bazı arkadaşlarla birlikte esir kampından kaçan Şükrü Hoca Mustafa Kemal Atatürk’ün başlatmış olduğu Kuvayi Milliye hareketine katılır ve Büyük Taarruz Başkomutanlık Meydan muharebesi savaşlarında gazilik şerefine erişir.

Türk ordusuna imamlık yapan Dedem Şükrü Hoca hayatım boyunca Arapların bize yaptığı kalleşliği unutmayacağım demişti.

105 yaşında vefat eden Gazi Şükrü hocanın mezarı izmir Karşıyaka soğukkuyu mezarlığında bulunmaktadır..

Şimdi soruyorum size Araplar bizi arkadan vurmadı da bizim askerlerimizin Yemen Çöllerinde Suriye Filistin cephelerinde ne işi vardı. İngiliz Lawrence diye bir adamı hiç mi okumadınız.Allah aşkına Bazı konuları tarihçilere bırakınız her şeyi ben biliyorum ben yapıyorum modundan çıkarın artık kendinizi…

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Kasım 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , ,

SİNOP’TA BULUNAN “YAZMA BASKISI”

16.11.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Derneğimizi, 13. Kasım’da tarihi araştırmaları ve antikalar hakkındaki bilgileri ile ünlenen Hikmet KARA ziyaret etti.

Roma dönemi evleri, antik kalıntılar, su kanalları, duvar kireçleri ve toprak boyaları hakkında detaylı bilgiler verdi. Sinop’ta bulunan bir yazma baskısını gösterdi. Ihlamur ağacı üzerine kazınmış çiçek deseniydi.

Sinop eski çağlarda bir ticari koloniydi. Bu parça, insanın aklına ticaretle gelen bir parça mı, yoksa Sinop’ta yazma atölyesi var mıydı sorusunu getiriyor. Akademik çalışma yapanlar için yine bir başlık atalım dedik.

Sinop kültürü, tarihi ile değerli bir kent. Araştırmaları için Hikmet KARA’YA teşekkür ediyoruz. Aynı gün yaptığımız video çekimini sizlerle paylaşıyoruz.

 
Yorum yapın

Yazan: 16 Kasım 2025 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , ,

O GÜN BÜTÜN TÜRKİYE YAĞMUR YAĞMADAN ISLANDI!

10 KASIM 2025-BİLKE

GÖNÜLDEN YAPILAN SAYGIDA BİRLİK OLANLARA SELAM OLSUN…

Screenshot
 
Yorum yapın

Yazan: 10 Kasım 2025 in Etkinlik

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

TARİHİN EN ONURLU İSTİFASININ HİKÂYESİ

10.11.2025- Sedat Kaya

Antik Roma’nın en büyük dersi, bir savaş değil, bir istifa hikâyesidir. Ve o hikâyenin kahramanı bir imparatordu: Lucius Quinctius Cincinnatus.

MÖ 458 yılıydı. Roma Cumhuriyeti henüz genç, iç kargaşa derin, sınırlar tehdit altındaydı. Aequi kabilesi Roma ordusunu kuşatmış, şehir paniğe kapılmıştı. Senato çareyi olağanüstü yetkilerle bir diktatör atamakta buldu. Elçiler, Cincinnatus’u tarlasının başında buldular. Üzerinde yıpranmış bir tunik, elinde saban…

Tiber Nehri kıyısında, sessizce lahana yetiştiriyordu. “Devlet seni çağırıyor” dediler. Adam sabanını toprağa sapladı, yüzündeki teri sildi ve hiç tereddüt etmeden Roma’ya gitti. Sadece on altı günde düşmanı bozguna uğrattı. Roma kurtuldu. Halk onu yüceltti, senato iktidarını sürdürmek istedi.

Ama o, yetkiyi devretti. Savaşın ardından kılıcını bir köşeye koydu, sabanını yeniden eline aldı. Ve şöyle dediği rivayet edilir.

“Bir insanın toprağa dönebilmesi, en büyük zaferdir.”

Cincinnatus’un hikâyesi Roma’da “virtus” yani erdemin sembolü oldu. O, gücü eline aldığında ona teslim olmayan adamdı. Bugün iktidar, dünyanın her yerinde tutkuyla aranan bir zehir gibi dolaşıyor. Kimse vazgeçmek istemiyor. Oysa Cincinnatus, tarihe “bırakabilen insan” olarak geçti.

Livy, Roma tarihini anlatırken onun için şu cümleyi kurdu.

“Görev onu buldu. O, görevi değil.”

İşte bütün fark burada. Birçok insan görevi ister. Bazıları görevin arkasına saklanır. Ama çok azı, görev bitince çekilir. Yüzyıllar sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde Ohio’da bir şehir kuruldu: Cincinnati. Adını bu Roma çiftçisinden aldı. George Washington da devrim sonrası çiftliğine dönünce “modern Cincinnatus” diye anıldı.

Tarihte iktidardan çekilmenin bir erdem olduğu çağlar yaşanmıştı. Bugün ise çekilmeyi değil, çökmeyi bilenler baş tacı. Lahana tarlaları yerini saray bahçelerine bıraktı. Ama hâlâ bir yerlerde, bir sabanın iziyle insan kalbinin onuru çiziliyor. Roma’nın mermer salonları yıkıldı, ama Cincinnatus’un tarlası hâlâ yeşil. Çünkü orada bir lahana değil, erdem yetişti. “Gerçek hükümdar, sabanını bırakıp tahta oturabilen değil, tahttan inip halkın arasına dönebilen insandır.”

 
Yorum yapın

Yazan: 10 Kasım 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , ,

8 MAYMUN VE MUZ HİKAYESİ

07.10.2025- A. Rıza ÇAKIR

Bir odaya sekiz maymun koymuşlar.

Odanın tam ortasında, tavandan sarkan bir muz demetine uzanan bir merdiven duruyormuş. Ne zaman içlerinden biri merdivene tırmanmaya kalksa, hepsinin üzerine buz gibi su püskürtülüyormuş.

Bu deneyim o kadar rahatsız ediciymiş ki, kısa sürede maymunlar bir refleks geliştirmiş:

Her kim merdivene yaklaşsa, diğerleri onu yakalayıp dövüyor, çünkü yeniden o soğuk suya maruz kalmaktan korkuyorlarmış. Çok geçmeden, sekiz maymundan hiçbiri merdivene bakmaya bile cesaret edemez olmuş.

Derken, araştırmacılar orijinal maymunlardan birini alıp yerine yeni birini koymuşlar. Yeni gelen maymun, tavandan sarkan muzları fark etmiş ve şaşkınlıkla çevresine bakmış:

“Neden kimse o güzel muzları almıyor?” diye düşünmüş.

Dayanamamış, merdivene doğru yürümüş. Tam tırmanmaya başladığı anda diğerleri üzerine atlamış, onu hırpalamışlar, dövmüşler.

Yeni gelen şaşkınmış. Neden böyle davrandıklarını anlamamış ama dersini çabucak öğrenmiş:

Merdivene yaklaşılmaz.

Bir süre sonra, ikinci bir maymun daha yenisiyle değiştirilmiş. Yeni gelen de doğal olarak muzlara yönelmiş.

Ama daha merdivene elini uzatmadan, diğerleri –aralarında daha önce dövülmüş yeni maymun da dahil–

hep birlikte ona saldırmışlar.

Zamanla, maymunların hepsi teker teker değiştirilmiş. Sonunda odada hiçbiri kalmamış.

Yeni sekiz maymunun hiçbiri, o buz gibi suyla ne olduğunu hiç yaşamamış. Hiçbiri cezayı bilmiyor, nedeni hatırlamıyormuş. Ama içlerinden biri merdivene yaklaşacak olsa, diğerleri bir an bile tereddüt etmeden onu dövüyormuş.

İşte böyle doğar gelenekler…

Ve işte böyle sürer kör inançlar, önyargılar. Bir davranışı, bir geleneği, bir yargıyı benimsemeden önce dur ve düşün.

Gerçekten nedenini biliyor musun?

Yoksa sadece herkes öyle yaptığı için mi yapıyorsun?

#Hayatvefarkındalık

 
Yorum yapın

Yazan: 07 Kasım 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

İPTEN ADAM ALMAK

31.10.2025- Hukuk Sitesi

İyi avukat adamı ipten alırmış” derler. Bu lafın nerden çıktığına dair bir hikayeyi (belki de”rivayeti”) geçenlerde bir yerlerde okudum. Buyrun bakalım…

Yer İngiltere. Birkaç yüzyıl öncesi. Adamın biri cinayetten içeri atılır. Bir avukat bulunur adama. İlk
görüşmelerinde avukat “Merak etme seni kurtaracağım” der. Adam da avukata güvenir ve mahkemeye çıkar.
Karar: İdam.

Adam avukata kızar, köpürür. “Hani beni kurtaracaktın?” der. Avukat da “Sen merak etme. Bu
daha birşey degil. Temyiz var. Seni kurtaracağım” der.Dava temyize gider. Karar: İdam.

Adam yine avukata döner ve sorar. “Hani temyizde beni kurtaracaktın?”. Avukat gayet sakindir. “Dur daha, bukarar Avam Kamarası’nda oylanacak. Seni kurtaracağım.”
Dava Avam Kamarası’na gider. Karar: İdam.

Efendim lafı uzatmayalım. Daha sonra Lordlar Kamarası ve Kraliçe’nin onayları vardır sırasıyla. Bu süreçte
olanlar malum. Kraliçenin de idamı onaylaması ile darağacı kurulur. Adamı sandalyeye çıkarırlar.
Avukatla göz göze gelen adamın tüm öfkesi bakışlarına yansımıştır. Avukat ise hala son derece sakindir.
Gözleriyle işaret ederek merak etmemesini, onu kurtaracağını anlatmaktadır adama. Adamın ise artık
umudu kalmamıştır.

Cellat gelir, sandalyeyi iter ve talihsiz adam boynunda iple sallanmaya baslar. O
sırada avukat kalabalığı yararak darağacına doğru koşmaya baslar, merakla ne yapacağını anlamaya çalışan cellatı bir hamlede geçer, ipi keserek adamı kurtarır.

Tabii ortalık ayaga kalkar, bu sefer hem idam mahkumu adam, hem de avukat yakalanır. Avukata bunu neden yaptığı sorulunca cevabı şöyle olur: “Bu adam idam mahkumuydu. Siz de onu idam ettiniz. Adamın olup ölmemesi sizi ilgilendirmez, kanunda “idam edilir” yazıyor, “idam edilerek öldürülür” yazmıyor. İdam
gerçekleşmiştir.”

Bunun üzerine kimse adamı tekrar asmaya cesaret edemiyor, adam belki de haklıdır diye.
Olay karar için yeniden Kraliçe’nin önüne geliyor. Kraliçe, zekasından dolayı avukatın iddiasını doğru
buluyor ve adamı affediyor. Bu olaydan sonra, ilgili kanun maddesi değiştirilerek “idam edilerek öldürülür”
seklinde yeniden düzenleniyor.

 
Yorum yapın

Yazan: 31 Ekim 2025 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

BENİM GÖZÜMLE CUMHURİYET

26.10.2025-Ayşe EKŞİ ELMACI

Cumhuriyet Benim Gözümle, Cumhuriyete günler kala kalemimden…

Cumhuriyet benim için sadece tarih kitaplarının satırlarında duran bir kelime değil…

O, çocukluğumun bayraklarla süslü sokaklarında, okul bahçelerinde yankılanan marşlarda, kalbime kazınan o tarifsiz coşkuda saklı bir değer.

Yıllar geçti, mevsimler değişti ama o ilk heyecanın yeri hiç değişmedi.

Benim kuşağım Cumhuriyet’i, bir tören gününden çok daha fazlası olarak gördü.

Biz onu büyüklerimizin gözlerindeki ışıkta, anlatırken seslerine karışan gururda tanıdık.

Cumhuriyet, bizim elimizde büyüyen bir emanetti — bazen sessizce, bazen coşkuyla ama hep kalbimizin tam ortasında taşıdık onu.

Zaman akıp gitti. Çocuklukta anlamını bilmeden sevdiğimiz o kelimenin ağırlığını, yıllar geçtikçe yüreğimizde hissettik.

Ben büyüdüm, Cumhuriyet de benimle birlikte büyüdü…

Artık o, sadece bir rejim değil; bir duruş, bir irade, bir nefes kadar yakın bir değer.

Hatırlıyorum…

İlk 29 Ekim törenine beyaz çoraplar, kırmızı kurdeleyle katılmıştım.

Elimde küçük bir bayrak vardı, yüreğimde ise kocaman bir heyecan.

O gün farkında değildim belki ama, o bayrak sadece elimde değil, kalbimde de dalgalanıyordu.

Bugün dönüp baktığımda anlıyorum ki, Cumhuriyet bir günde kutlanacak bir miras değil;

her sabah özgürce uyanabilmenin, düşüncelerini korkmadan söyleyebilmenin, eşitçe var olabilmenin adıdır.

Ve ben, bu topraklarda doğmuş bir kadın olarak, Cumhuriyet’in bana kattığı her değerin farkındayım.

Ne mutlu bize ki bu emaneti,

geçmişin fedakârlıklarıyla yoğrulmuş,

geleceğe umutla taşınan bir sevda olarak yüreğimizde yaşatıyoruz.

Yaşasın Cumhuriyet!

Nice 29 Ekimler gururla, coşkuyla, umutla…

 
Yorum yapın

Yazan: 26 Ekim 2025 in KONUK YAZARLAR

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,